Yargılama sırasında taraf değişikliği; davanın açılmasından sonra taraflarda değişiklik olabilir. Aslında, dava açıldıktan sonra tarafların değişmesi davanın değişmesidir. Bu da kural olarak yasaktır. Kanun bazı hallerde tarafın değişmesine izin vermiştir. Bu izin dava değişmesinin istisnasıdır. İki şekilde gerçekleşebilir bu değişiklik. İlk ihtimal; dava açıldıktan sonra taraflardan birinin yanına başka bir kişi veya birkaç kişinin gelmesidir. İkinci ihtimal; taraflardan birinin yerine başka bir kişinin veya kişilerin geçmesiyle taraf değişikliği olabilir. Bu taraf değişikliğine izin verme de iki şekilde olabilir. Kanun izin vermiş olabilir ya da iradi bir şekilde yapılmış olabilir.
Kanunun izin verdiği taraf değişikliği; HMK 125- HMK 55’te izin verilmiştir. Kural olarak yasaktır ancak istisnalar mevcuttur. Diyelim ki; A B’ye karşı davasını açtı ve arabasını geri istiyor. Davanın konusu arabadadır araba dava açıldığında B’dedir. Dava devam ederken B, arabayı C’ye devrediyor. Dolayısıyla dava devam ederken dava konusu şeyin davalı tarafından 3.bir kişiye devredilmesi halinde ne olacak?
A’nın bu durumda B’ye gitmesinin hiçbir faydası yok. A’nın bu dava için C’ye gitmesi gerekir. Ama hükümde B’nin ismi yazıyor. Böyle bir durumda A mağdur olmasın diye kanuna göre; taraflardan birinin dava konusunu, dava açıldıktan sonra 3.bir kişiye devretmesi halinde davacının bir seçimlik hakkı vardır. B’ye karşı dava açtı, B dava konusunu devretti. Böyle bir durumda A seçimlik hakka sahip. C’ye karşı davaya devam edebilir. Bu, aslında dava değişikliğidir ama kanun buna izin veriyor. Davaya B’ye karşı kaldığı yerden de devam edebilir. Bu durumda ise dava konusu değişiyor. Arabayı istemiyor, onun yerine tazminat talep ediyor. Dava konusunun değişmesi aslında dav değişikliğidir. Ancak burada, kanun buna izin veriyor.
İradi taraf değişikliği; bu durumda taraflar kendi iradeleriyle izin verecekler. Burada HUMK ve HMK diye bir ayrım yapmamız gerekir.
HUMK’a göre;
İradi değişiklik HUMK’a göre tartışmalıydı. Kanunda bir düzenleme bulunmamaktaydı. Bu konu hakkında iki görüş vardı. İlk görüşe göre; tarafta iradi bir değişiklik bir dava değiştirmesidir ve dava değiştirme hükümlerine tabi olması gerekir. Kural olarak yasak ancak yine istisnalar mevcuttur. Islah yoluyla yapılan değiştirme buna örnektir. Yapılan bir usuli işlemin sonradan değiştirilmesine ıslah denir. Her taraf bir davada sadece bir kez ıslaha başvurabilir. Islah yolu ile davanın üç zorunlu unsurundan birini de değiştirebilirsiniz (istisna).
Dava değiştirme hükümlerine tabi olması gerekir. Karşı tarafın rızasıyla da değiştirme yapılabilir. Davalının açık iznini alarak taraf değiştirebiliriz. İlk görüşe dönersek; tarafta iradi değişiklik dava değiştirmedir. Dolayısıyla dava değiştirme hükümleri uygulanır diyor. Yani, ıslah ile hasmın rızası hükümlerini uygulayacağız. Davacı değişecekse, davalıdan izin almamız gerekir. A’nın yerin D davacı olacak. Bu durumda tasarruf ilkesi gereğince D’nin de rızasını almamız gerekir. Davalının değişmesi için de davacının izni gerekir. Davalının değişmesinde tasarruf ilkesine yer yoktur. Yeni davalının rızasına ihtiyaç duymuyoruz. Burada da tasarruf ilkesi geçerli ama davanın açılması noktasında değil. Davalının değişmesinde dava uzun yıllardan beri yapılan usulü işlemler geçerli olacaktır. Ancak bu durumda da eski davalıya karşı, yani davalının bir rücu hakkı doğacaktır. Davalının kötü savunma yapmasına katlanmak zorunda değildir. Böyle bir hak verilmiştir. İkinci görüşe gelirsek; iradi taraf değişikliği olduğu zaman dava değiştirme hükümleri uygulanmaz. Aslında bu bir dava arkadaşlığıdır. Dolayısıyla dava arkadaşlığı hükümlerini uygularız.
HMK’ya göre;
HMK 12.maddesiyle tarafta iradi değişiklik tartışması sonlandırıldı. Yeni bir hükümdür. “Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (HMK 124/1)” Eski kanun dönemindeki birinci görüş benimsenmiştir. Hasmın rızası ile taraf değiştirilir diyor. Ancak ıslah kurumu yok burada. Islahın olup olmayacağı belli değildir. Taraf değişikliği yapıldığında, yeni tarafa yeniden dava dilekçesi yollayacağız. Karşı taraf da bu dava dilekçesine kendi cevabını verecektir. Eski davalının verdiği dava dilekçesine cevap, yeni davalıyı bağlamayacaktır.
Dava yığılması
Davanın zorunlu unsurlarının (taraflar, dava konusu, dava sebebi) bir tanesinin fazla olması halinde dava yığılması söz konusu olur. Birden fazla dava söz konusudur. Dava konusunun birden fazla olması halinde buna objektif dava yığılması diyoruz.Taraflar birden fazla olduğunda ise sübjektif dava yığılması diyoruz.
Not: Bir davanın üç zorunlu unsuru 303.maddede yazıyor. Maddi anlamda kesin hükmü düzenleyen bir maddedir. *Maddi anlamda kesin hüküm nedir? A’nın B’ye karşı açtığı 5.000 liralık alacak davasında karar verildikten sonra kararın kesinleşmesi söz konusudur. Karar ya kanun yolu geçmesiyle ya da kanun yoluna başvurulup orada karar verildikten sonra kesinleşir. Bir kararın kesinleşmesi “aynı taraflar arasında aynı dava konusuna veya aynı dava sebebine dayanan kesinleşmiş bir hüküm var ise o davanın bir daha açılması yasaktır (HKM 303).” Dolayısıyla A, B’ye karşı bir daha aynı davayı açtığında, bu davaya ilişkin olarak aynı dava konusuna ilişkin kesin bir karar var zaten diyoruz. Kesin hüküm bir dava şartıdır. Bu dava tekrar açılırsa usulden reddedilir. Kesinleşen karar var ise aynı davaya açmamız mümkün değildir. Derdesttik, hali hazırda devam eden bir dava demekti. Dava derdest ve henüz bir karar yok. Kesinleşmiş karar yok. Böyle bir durumda B derdesttik ilk itirazını ileri sürüyor demiştik. İlk itirazı davalı dava dilekçesine cevapta sürecekti. Bu bir hak düşürücü süreydi. Davalı bunu ilk itiraz olarak sürmezse dava görülmeye devam edecek. Oysa ilkdava kesinleşmiş bir karara sahip olsaydı ikinci açılan davaya izin verilmeyecekti. Dolayısıyla bu kurumlar arasında tek fark birinde kesinleşmiş hüküm olmasıdır ve bu derdesttik konusunun ilk itiraz olması da doktrinde tartışılıyordu. Doktrin; derdesttik de kesin hüküm gibi bir dava şartı olmalı diyordu. Aynı dava iki kere görülüyor diyordu. Dava şartı olması gerekir diyordu. HMK’da ise bu tartışma sonlandı ve derdestlik artık bir dava şartı olarak kabul edildi. Dava konusunun çokluğundan söz ettik. Dava konusunun çokluğunu maddi hukuktaki taleplerin yarışmasıyla karıştırmayın. Usul hukuku maddi hukuktan bağımsız dedik. Usulü talep dediğimiz ise farklı bir şeydir. Örneğin; B, A’nın evinde tamirat işi yapıyor. Bu tamirat işini yaparken A’nın evinde mobilyalarına zarar veriyor ve 3.000 liralık bir zarar doğuyor. Bu durumda A, B’den zararın tazminini isteyecek. 3.000 liralık dava, dava konusudur, netice-i talebidir. A’nın olaydaki alacağı hangi maddi hukuktaki taleplere dayanabilir? Sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil. İki tane talep yolu var fakat iki kere 3.000lira almayacak. Bu talepler yarışıyorlar. Maddi talep iki tane ancak usulü talep bir tanedir.
Dava Ortaklığı (Sübjektif Dava Yığılması)
Davalı tarafında birden fazla kişi olmasına pasif dava arkadaşlığı diyoruz. Davacı tarafında birden fazla kişinin olmasına ise aktif dava arkadaşlığı diyeceğiz. Aynı anda ikisinin olması da mümkündür. Bunun dışında dava arkadaşlığını mecburi dava arkadaşlığı ve ihtiyari dava arkadaşlığı olarak ikiye ayırıyoruz. Mecburi dava arkadaşlığı, kanunla anlaşılır. Elbirliğiyle hareket eden taraflar (miras, adi ortaklık) mecburi dava arkadaşıdır. İhtiyari dava arkadaşlığı; müteselsil alacak, müteselsil borç durumunda ortaya çıkar. 3 davalıya karşı davanın birlikte açıldığını düşünürsek; ilk bakışta tek bir dava gibi gözükse de üç dava söz konusudur. Hepsine birlikte açıldığı için teknik olarak bir dava gözükse de üç dava var. Alangoya hoca diyor ki; A B’ye karşı; C’de D’ye karşı aynı haksız fiilden bir dava açtığını düşünelim. Bu mümkündür. Haksız fiili A ile B, C ile D’ye karşı beraber işledikleri için bu şekilde davanın açılması mümkün. Bu iki davanın bağımsız açıldığını düşünürsek, bunların da aslında dav arkadaşı olduğunu söylüyor Alangoya hocamız. Hoca diyor ki; terditli davalarda da (asıl istek vardı, bir de tali istek vardı bu davalarda) sava arkadaşlığı mümkündür. Yargıtay’ın da bunu destekleyen kararları mevcuttur. Örneğin; B’nin A’ya 5.000 liralık bir borcu var. B’nin bu borcunu Ü devralıyor. Artık borçlu oldu. A da davayı dolayısıyla Ü’ye karşı açacaktır. Ama A burada tedbirli davranıp, Ü’nün bana 5.000tl ödemesine mahkûm edilmesine ya da B’nin bana 5.000tlye mahkûm edilmesine diyebilir. Çünkü B ile Ü arasında gerçekleşen devir geçerli olmayabilir. Bu durumda B’ye karşı tekrar bir dava açmak zorunda kalabilir.
Dava arkadaşlığının doğumu; Maddi hukuktan ya da usul hukukundan doğabilir. Dava arkadaşlığının doğumu müşterek dava ile olabilir veya dava dışı bir hadise ile olabilir. Müşterek dava, alacaklının iradesine bağlı olarak açılabilir. Buna ihtiyari dava arkadaşlığı deriz bazı durumlarda da bu dava mecburi olarak açılır. Buna da mecburi dava arkadaşlığı diyoruz.
İhtiyari Dava Arkadaşlığı
HMK 57vd. düzenlenmiştir. Bu kurumlar eski kanunda da vardı. Eski düzenleme çok karışıktı. Müteselsil borçlulukta, davacı hepsine karşı tek tek dava açabileceği gibi hepsine karşı tek bir dava da açabilir. Dolayısıyla burada dava arkadaşı kadar dava sayısı vardır. Diyelim ki, üç davalı var. Üç ayrı davanın olduğunu söyleyebiliriz. Ve bu üç davada birbirinden bağımsızdır. Buna davaların istiklali diyoruz. Davalılar arasında bir irtibat konusudur. Hepsinin aynı borçlardan sorumlu olmasından dolayı aralarında bir irtibat vardır. İhtiyari dava arkadaşlığında, davayı açarken davalıyı seçme konusundaki irade serbestisi davacıya aittir. Tamamen davacının tasarrufundadır. Hangi hallerde ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğunu HMK 57 bize söylemektedir. “Birden çok kişi aşağıdaki hallerde dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.”
İhtiyari dava arkadaşlığı her birinin yetkisinin ayrı olduğu mülkiyeti ilgilendiriyor. Şimdi bu bentleri ayrı ayrı inceleceğiz.
1.bent; müşterek mülkiyet kastedilmiştir. Elbirliği dışındaki tüm haller ihtiyari dava arkadaşlığı konusudur diyor.
2.bent; aynı hukuki ve maddi sebebe dayanan bir ortak işlemden söz ediliyor. Bir sözleşme ile birden fazla kişi borç altına girmiş veya bir sözleşme ile birden fazla kişi hak sahibi olması halleri ifade edilmektedir. Eğer ortak işlemle birden fazla kişilerin hak sahibi olması söz konusuysa bu kişiler birlikte de dav açabilir. Örnek olarak; aynı vasiyetnameden iki kişiye farklı bir hak verilmiş olması durumunda, farklı haklar verilse de vasiyetname ortak bir işlem olduğu için bunlar birlikte de dava açabilir, tek tek de dava açabilir. Hakkın doğduğu işlemin ortak olması halidir. Farklı haklar olabilir ama aynı sebepten doğması önemlidir.
3.bent; aynı sebep veya benzer sebep durumunda da ihtiyari dava arkadaşlığı vardır diyor. Eski kanunda sadece aynı sözcüğünden ibaretti. Benzer olması ibaresi tartışmalıydı. Hâkim görüşe göre; benzer hukuki sebeplerden de ihtiyari dava arkadaşlığı doğmalıydı. Yeni kanunda ise, bu tartışmanın sona erdiğini görüyoruz. İhtiyari dava arkadaşlığının kapsamı genişletilmiştir diyebiliriz. Örnek olarak; birden fazla sigortalı prim ödedi. Ama sigorta sözleşmeleri bir şekilde akdedilmedi ve dava açmak istiyorlar. Bu durumda hepsi aynı anda dava açabilir. Çünkü aynı sebebe dayanıyor. Sigorta primlerini farklı yerlere ödemiş olabilirler. Bu durumda hepsinin ihtiyari dava arkadaşı olarak dava açmasına izin verilmiştir. Benzer sebepten dolayı.
İhtiyari Dava Arkadaşlığının Etkileri; birden fazla dava var ve davalar birbirinden bağımsız demiştik (davaların istiklali). Dava arkadaşlığında davanın açılma anı hepsi için farklı olabilir. Birlikte de açabilir, önce birine sonra birine açabilir. İhtiyari dava arkadaşlığında her dav arkadaşlığında her dav arkadaşının davası farklı anda da açılabilir ama farklı anda açılsa bile bu davaların birleştirilmesi mümkündür. Dava şartlarını ve ilk itirazları inceleyecek olursak; diyelim ki, üç davanın aynı anda açıldığını düşünelim. Burada üç tane dava söz konusudur. Dolayısıyla dava şartlarını ve ilk itirazları hepsi için ayrı ayrı inceleyeceğiz. Görünüşte tek bir dava gözükse de şartlar ve ilk itirazlar hepsi için ayrı ayrı incelenecek. Diyelim ki; C 17 yaşında C’nin taraf ehliyeti var, ancak dava ehliyeti kural olarak yok. Kanuni temsilciye de ulaşamadık dersek, burada usulden reddedilmesi gerekir davanın. Ama B ile D’nin davasına devam edilir. Dava şartları ve ilk itirazlar tüm arkadaşlar için ayrıca incelenmek zorundadır. Davalar birbirinden bağımsızdır ancak şekli bir birliktelik söz konusudur. Hâkim olduğunuzu düşünürsek; duruşma yapacaksınız, hepsini birden davaya çağıracaksınız. Bir dava arkadaşının yaptığı açıklama diğer dava arkadaşını bağlamaz. Davalar birbirinden bağımsızdır. B’nin yaptığı ikrar C ile D için bağlayıcı olmaz. Herkes kendi savunmasını yapacaktır. Tahkikat hepsi için aynı anda yapılır. Keşif yapılacaksa hepsi için aynı anda yapılır. Bunlar şekli birlikteliktir. Zamanaşımı def ’isi, sadece bu def ’iyi ileri süren için geçerlidir diyen var. Biri ileri sürdüyse diğerleri de bundan faydalanabilir diyen de var. Bu konuda bir netlik yoktur, her iki görüşte kullanılıyor. Feragat, kabul ve sulh işlemleri her dava arkadaşı için ayrıca yapılır. İkrar sadece ikrar edeni bağlar, diğerlerini bağlamaz. Bir dava arkadaşının diğer dava arkadaşının temsilcisi olabilir, diğer dava arkadaşının davasında tanık olabilir. Hepsi için farklı bir karar verilebilir. Çünkü bu davalar birbirinden bağımsızdır. Diyelim ki hepsi davayı kaybetti. B kanun yoluna başvurdu, diğeri başvurmadı. Başvurmayanlar, başvurandan etkilenmeyecekler. Çünkü bağımsızdır bu davalar. Hepsinin kanun yoluna başvurma süreleri de farklı olabilir, farklı zamanlarda tebligat gelmiş olabilir. HUMK 44.maddede dava arkadaşlığı bakımından düzenleme vardı. Tebligat için müşterek bir ikametgâh gösterilmek zorunda diyordu. Bu hüküm yeni kanuna geçmemiş. Dolayısıyla artık böyle bir zorunluluk yoktur.
Mecburi Dava Arkadaşlığı
Burada tek bir dava söz konusudur. Mecburi dava arkadaşlığı hallerinde; davacılar davayı birlikte açmak zorundalar, davalı taraf iseler, davanın hepsine karşı açılması gerekir. İradeye yer yok burada. HMK 59 – 60 ‘da düzenlenmiştir. Bu davanın ayrılması da mümkün değildir, birlikte açılacaktır. Dava şartlarına baktığımızda, hepsi için ayrıca incelenecek ama birindeki yokluk durumunda dava hepsi için reddedilecektir. Dava arkadaşlığı maddi veya usulü sebeplerden kaynaklanabilir. Maddi sebepten doğan mecburi dava arkadaşlığı; burada elbirliği mülkiyeti söz konusudur. Dolayısıyla burada birlikte hareket etme zorunluluğu var. Kimse kendi payı üzerinde bağımsız olarak hareket edemez. Buradaki birlik maddi hukuktan doğuyor. Bu konuda maddi hukuk emredicidir. Mirasçılar, adi ortaklık en klasik mecburi dava arkadaşlığı örnekleridir.
Örneğin; ev sahibi A kiracıları ise B ile C’dir. A kira alacağı için dava açarsa ikisine birden de açabilir, tek tek de açabilir. Tahliye etmek isterse eğer, bu durumda aynı anda ikisine birden açacaktır. Şöyle düşünürsek; sadece B’ye karşı açtığında ve davayı kazandığında B evi tahliye edecek ancak C, bu karardan etkilenmeyecek ve oturmaya devam edecek. Dolayısıyla ikisine birden bu davayı açmalıdır. Kira alacağında ise durum farklıdır, tek kişiye açması yeterlidir.
Davacı tarafta da mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olabilir. Birlikte dava açılması gereken bir halde A davayı tek başına açarsa bu dava reddedilir. Ancak bazı hallerde A davayı açtıktan sonra diğer dava arkadaşlarının sonradan katılması söz konusu olabilir. Bu durumda hakim, diğer dava arkadaşlarının katılmasına izin verecektir. Hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu acele işlerde, tek birinin davayı açması mümkün ama bu davaya diğerlerinin de sonradan katılması gerekir. Katılmazlarsa sava reddedilecektir. Şekli bakımından mecburi dava arkadaşlığı; aslında maddi hukuk bu kişilere birlikte dava açmalarını emretmiyor. Maddi hukuktan kaynaklanan bir zorunluluk yok ama şeklen birlikte dava açılması söz konusudur. Buradaki kişiler arasındaki ilişki çok sıkı değil. Burada sadece şeklen mecburi bir dava arkadaşlığı söz konusudur. Örneğin; soy bağının reddi davasını kişi, hem çocuğa hem de anneye karşı açmak zorunda. Burada teknik olarak zorunluluk söz konusudur. Bu haller kanunda düzenlenmiştir. Başka bir örnek; asli müdahalede ise, asli müdahil birinci davanın taraflarına karşı birlikte davayı açmak zorundadır. Mecburi dava arkadaşlığının etkileri; HMK md.60’a bakıyoruz. İhtiyari dava arkadaşlığında birbirinden bağımsız hareket ediyorlardı, burada ise birlikte hareket etmek zorundalar. Yargılama konusunda tek bir karar verilecek. Dolayısıyla kanun yoluna gideceklerse hepsi birlikte başvurmalıdır. Diyelim ki; bizim mecburi dava arkadaşlarımızdan C ikrarda bulundu, B bulunmadı. Ortak yapılmak zorunda olduğu için bu ikrar etki göstermeyecektir. Ortak dava olduğu için tek bir davacının işlem yapması etki göstermez.
Fatmanur Toprak Saygıner | Avukat Kahramanmaraş
Yargılama sırasında taraf değişikliği, Dava Yığılması, Dava Ortaklığı