Yetkili Mahkeme: Genel yetki kuralı eşli kanunda 9.maddede yer almaktaydı. “Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk Kanunun Medenisi gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür. Davalının ikametgahı belli değilse, davaya Türkiye’de son defa oturduğu yer mahkemesinde bakılır.”
***Burada üç unsur önemli. Dava, davalının yerleşim yeri, davanın açıldığı tarih.
HUMK 9.maddedeki ‘kanunda aksine hüküm sayılı bulunmadıkça’ ibaresi 1711 sayılı kanunla geldi. 1711 sayılı kanundan öncesinde bu ibare yoktu ve yeni kanunda da bu hüküm kaldırıldı. Bu ibareye rağmen genel yetki kuralı özel yetki kuralıyla bertaraf edilmedi.
Ancak Yargıtay’ın bazı kararlarında aksi şekilde görmek mümkündür. ‘Kanunda aksine bulunmadıkça’ ibaresinden dolayı genel yetki kuralı tali bir kuraldır. Eğer özel yetki mevcut ise genel yetki kuralı bertaraf edilmiştir. Öncelikle özel yetki kuralı uygulanır demiştir Yargıtay.
Doktrin, Yargıtay’ın bu görüşüne hiçbir zaman katılmadı. Bu konuda özel yetkinin genel yetkiyi bertaraf etmediğini kabul etti. Yargıtay bu uygulamayla davacının seçimlik hakkını kısıtlamış oluyordu.
HMK’ da genel yetki 6.maddede düzenlenmiştir. “Genel yetki mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” ‘Aksine hüküm bulunmadıkça’ ibaresi gitmiş ama kanun aynen alınmıştır. Yine üç unsur önemli. Davalı, davalının yerleşim yeri ve davanın açıldığı tarih.
Genel yetki kuralı, her dava için geçerlidir. Her davada bir genel yetkili mahkeme vardır. Bazen, sadece genel yetkili mahkeme vardır; özel yetkili mahkeme yoktur. Genel yetki ile kesin yetki aynı anda varsa kesin yetkili mahkemede davamızı açacağız.
Saymış olduğumuz unsurları inceleyelim.
1.Davalının yerleşim yeri: “Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir. (HMK 6/2)” yerleşim yerinin neresi olduğunu açıkça zikretmiş. Bu eski kanunda yoktu.
Eski kanunda bu konu açık değildi. Mesela; nüfus kütüğüne kayıtlı olunan yer yerleşim yeri olarak kabul ediliyordu Yargıtay tarafından. Günümüzde çok az kişi nüfusa kayıtlı olduğu yerde yaşıyor. Dolayısıyla, içtihat artık olmaktan çıktı.
Bunun dışında Yargıtay, yerleşim yeri olarak; memurların çalıştıkları yeri de görüyordu. Bu belki daha isabetli olabilir. Çünkü çalıştığını yerde gerçekten ikametgahınız olabilir.
6.maddeye baktığımızda genel yetkili mahkeme ile özel yetkili mahkeme arasındaki ilişkide birbirini bertaraf etmediğini ve davacının seçimlik hakkı olduğunu anlayabiliriz.
2.Davanın açıldığı tarihte: Şöyle bir örnek verelim; A,B’ ye karşı dava açtı. Genel yetkili mahkemede açtı. B’nin yerleşim yeri Kadıköy. A Kadıköy’de davayı açtığını düşünelim. Bir sene geçti, bir sene sonra bizim davalı üsküdar’a taşındı. Yetkide değişiklik olacak mı?
Unsura baktığımızda davanın açıldığı tarihte diyor. Dolayısıyla davanın açıldığı tarihte genel yetkili olan mahkeme yetkili kalmaya devam eder. Davalının dava açıldıktan sonra taşınması genel yetkili mahkemede bir değişikliğe sebebiyet vermez.
*Ancak, kesin yetkili mahkeme söz konusu olduğunda yetkinin sonradan değişmesi davanın akıbetini de etkileyecektir.
1.Davalının Birden Fazla Olması Halinde Yetkili Mahkeme
Davalının birden fazla olması davacının birkaç davalıya aynı anda açması anlamına geliyor. Dolayısıyla birden fazla da yerleşim yeri olacak. Buna dava arkadaşlığı da diyebiliriz.
*Genel yetkide ana kuralımız; davalının yerleşim yerinde davanın açılmasıydı. A; B,C ve D’ye karşı aynı anda dava açıyor. B Kadıköy’de oturuyor. C Üsküdar’da oturuyor. D ise Konya’da oturuyor. Bu durumda davayı nerede açacağız?
-> Eski kanunda bu durum 9/2’de düzenlenmişti. Yeni kanun 9.maddedeki tüm uygulamaları ayırıp birkaç madde haline getirdi. Baktığımız zaman 9.maddede çok uzun ve karışık bir maddedir.
“Davalı birden fazla ise, dava bunlardan birinin ikametgahı mahkemesinde açılır. (HUMK 9/2)” Yani bu saydığımız üç mahkemede de davayı açabiliyoruz. Bu üç mahkeme genel yetkili mahkemedir.
Bunların da istisnaları vardır. İlk istisnamız; ortak yetki taşıyan bir mahkeme var ise bu durumda davanın o yetkili mahkemede açılması gerekir.
B,C ve D üçü birlikte A’ya karşı haksız fiil işledi. A haksız fiilden dolayı bir tazminat davası açmak istiyor. Bu durumda üçünün yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme. Ancak haksız fiilin yapıldığı yer üçü içinde ortak mahkeme. Çünkü üçü de haksız fiili ortak bir yerde yaptı. Haksız fiilin işlendiği yer Eminönü ise, üçü içinde ortak yetkili mahkeme Eminönü olacaktır.
İkinci istisnamız; davanın sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı; belirtiler veya başka delillerle anlaşılırsa, mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
Kanunkoyucu, burada kötü niyetli bir davadan yola çıkıyor. Sadece D’yi olduğu yerden farklı bir yere götürmek için davayı özellikle Kadıköy veya Üsküdar’da açıyor ise mahkeme, D’nin davasını ayırıp Konya’ya yollayacak ve yetkisizlik kararı verecek.
->Yeni kanunda 7.madde bu konuyu düzenler.
“Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.”
“Birden fazla davalının bulunduğu hallerde, davanın, davalılardan bir sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.”
İki istisnamız da değişmemiş ve aynı kalmış. *Görmüş olduğumuz ilk istisna kesin yetkilidir. Ortak mahkeme varsa orada açmak zorunludur. Bu mahkeme kesin yetkili mahkemedir. Dolayısıyla bütün yetkili mahkemeleri bertaraf eder.
*Genel yetki kurallarına neden ihtiyaç duyduk?
Davacı olarak davanızı açarken tasarruf ilkesi çerçevesinde açıyorsunuz. Yani kendi dileğinizle, kendi isteğinizle istediğinizle zaman açıyorsunuz. Oysa davalı, bundan dava dilekçesinin tebliğ edildiği anda haberdar oluyor. Davalı da dava dilekçesine cevabı 10 gün içerisinde vermek zorunda. Dolayısıyla psikolojik olarak etkilenmemesi mümkün değildir. Oysa davacı bu davayı düşünerek açıyor. Davalı ise bir anda tebligatla haberdar oluyor. Böyle bir durumda davalının kendi yerleşim yerindeki mahkemeye gitmesi rahatlatıcı bir unsurdur.
Davacı açısından düşündüğümüzde; herkesin bir yerleşim yeri vardır. Davacı hukuki olmadığını, avukatla temsil edilmediğini düşündüğümüzde yapacağı tek şey davalının yerleşim yerini tespit etmek ve davasını açmaktır. Çünkü hiçbir inceleme yapmadan davasını gidip açabilir. Avukatla temsil zorunluluğu olmayan ülkemizde bu, büyük bir rahatlıktır.
2. Davalının Yerleşim Yerinin Belli Olmaması Halinde Yetkili Mahkeme
Eski kanuna baktığımızda, 9.maddede düzenlenmiştir. “Davalının ikametgahı belli değilse, davaya Türkiye’de son defa oturduğu yer mahkemesinde bakılır.”
9.maddenin 1.fıkrasının 2.cümlesi, eski kanunda 16.maddeyle birlikte ele alınmaktaydı. “Türkiye dahilinde malum ikametgah olmayanlar aleyhindeki mal davaları Türkiye’de sakin oldukları mahal mahkemesinde ve Türkiye’de malum meskeni yoksa emvalinin veya munazaalı şeyin veya teminatı varsa o teminatın bulunduğu mahal mahkemesinde bakılır. (HUMK 16)”
Türkiye’de yerleşim yeri yok ise davayı ikiye ayırıyor. Malvarlığına ilişkin davalar – şahıs varlığına ilişkin davalar olarak. Malvarlığına ilişkin olanlarda, çekişmeli olan şeyin bulunduğu yer diyor.
Şahısvarlığında da ayrım yapıyor. Diyor ki; son ikametgahının bulunduğu yer mahkemesinde açılır. Son ikametgahı belli değil ise sakin olduğu yer. O da belli değilse Ankara, İzmir, İstanbul mahkemeleri bakacak.
Yeni kanuna bakarsak; 9.madde düzenlenmiştir. Eski kanundaki 16.maddeyi 9.maddenin içine taşımıştır. İki maddeyi bir maddede birleştirmiş. Bu madde çok sade ve anlaşılır nitelikte. MÖHUK (milletlerarası özel hukuk usulü kanunu) 28.maddesiyle 40.maddesinin uygulama alanı devam ediyor.
3. Boşanma Davalarında Yetkili Mahkeme
Bu husus da yine HUMK 9.maddede düzenlenmiştir. Boşanmayla ilişkin görevli mahkeme aile mahkemesidir. TMK 168.maddesiyle HUMK 9/3 aynı düzenlemeye sahiptir. Kanunkoyucu usul kanundaki maddeyi kaldırmış, TMK 168 bu konuda yetkili mahkemeyi belirten hüküm olarak devam etmektedir.
Boşanma davalarında iki tane yetkili mahkeme var. Birincisi; eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir. Diğeri; eşlerin son 6 aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi yetkilidir.
Özel Yetkili Mahkemeler
Genel yetkili mahkeme özel mahkemenin yetkisini bertaraf etmez. Kanun; genel yetkili mahkemeden başka bazı davalar için özel yetki kuralı koymuştur. Bu özel yetkili mahkemeler, ilişkin oldukları davalar ile herhangi bir şekilde bağlantılıdır.
Bir davanın zorunlu unsurları; taraflar, dava konusu, dava sebebi (temeli). Genel yetkili mahkeme bu üç unsurdan, taraflardan davalıyı öne çıkarıyordu. Davalıya bağlantılı bir yetki kuruyordu. Özel yetkili mahkemelerde öne çıkarıyordu. Davalıya bağlantılı bir yetki kuruyordu. Özel yetkili mahkemelerde öne çıkan unsur ise dava konusudur.
Genel etki veya özel kurallarında yetkisizliği ilk itirazda ileri süreceğiz. Hak düşürücü süredir. İlk itiraz ileri sürülmezse yetkisiz mahkemede dava açıldıysa yetkisiz mahkeme yetkili hale gelir. Bu genel yetki ve özel yetkili haller için geçerlidir. Kesim yetkilinin niteliği dava şartıdır.
1.Sözleşmeden doğan davalarda yetki:
HUMK’ a göre; 10.maddede düzenlenmekteydi. Sözleşmeden doğan davalar dediğimizde sadece borçlar kanundan doğan sözleşmeler söz konusudur.
10.maddede iki tane yetki kuralı konusudur. Birincisi; sözleşmenin icra olunacağı yer mahkemesi yazar. Sözleşmenin icra olunacağı yer sözleşmede yazar. Taraflar bu konuda serbestiye sahiptir. İcra yerini belirleyebilirler, açıkçası veya zımnen düzenlenebilir.
Sözleşmede yazılmışsa; kanuna göre yetkili mahkemeyi belirleyeceğiz. Borçlar Kanununda düzenlenmiş olan hüküm var. Para borcu alacaklıya götürülecek borçtur. (*BK 73) Kambiyo senetlerine ilişkin alçak söz konusuysa aranacak bir borçtur. Borçluya gidip arayacaksınız.
Olayımızda; A,B’ ye buzdolabı sattı diyelim. Ancak alacağı olan 5.000 lirayı alamadı. Bu durumda 10.maddenin uygulama girer.
İlk yetki kuralı diyor ki; sözleşmenin yerine getirileceği yer. Burada parayı istiyoruz. Para borcu olduğu için borçlu miktarı getirecektir. Dolayısıyla davaya, alacaklının ikametgahı mahkemesinde bakılır. İlk özel yetkili mahkeme A’nın ikametgahı mahkemesidir. Genel yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeridir.
Önce borçlu kanununa giren sözleşme var mı bunu inceleyeceğiz, sonra 10.maddedeki yetki kuralına ilişkin bir durum var mı onu inceleyeceğiz.
İkinci yetki kuralı diyor ki; sözleşmeden doğan bir dava, davalı veya vekili davanın açıldığı zaman orada bulunmak şartıyla sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinde de açılabilir. Sözleşmenin yapıldığı yer; Üsküdar diyelim. Davanın açıldığı tarihte davalı veya vekilinin Üsküdar’da bulunması kaydıyla davayı Üsküdar’da açabiliriz.
Tamamen panayırlara, sirklere ilişkin bir düzenlemedir. Bir sözleşme yaptık diyelim panayırla. Panayır Kadıköy’de kaldığı sürece ona karşı bu davayı açabiliriz. Başka bir yere gittikten sonra dava açarsanız bu yetki kuralı uygulanmaz.
Yeni kanunda da 10.maddede düzenlenmiştir. “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifade edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” Sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi kuralı kaldırılmış artık. İkinci yetki kuralı artık yok. Kaldırılma nedeni ise, uygulama alanına çok az olmasıdır.
Fatmanur Toprak Saygıner | Avukat Kahramanmaraş