Tarafların Usulü İşlemleri
Davanın açılmasından sonuçlanmasına kadar birçok işlem yapılır. Yargılamayı etkileyen işlemlere usulü işlemler diyoruz. Bunların başındaki işlem ise dava dilekçesinin mahkemeye verilmesidir. Bu usulü işlemleri mahkeme ve taraflar yapar. Mahkemelerin yaptığı usulü işlemlerin başında karar vermek gelir. Yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi de usulü işlemlerde gerçekleşir. Bu işlemler de mahkemenin yaptığı işlemlerdir. Tarafların usulü işlemleri dava açıldıktan sonra yapılan işlemleridir. Ana etkisini doğrudan doğruya usulü anlamda gösteren işlemlerdir.
Bazı usulü işlemler var ki hem usulü anlamda hem de maddi anlamda etki gösterir. Sulh anlaşması yapıldığında bu sulh hem usulü bir etki hem de maddi hukuka yönelik bir etki gösterir. Tarafların yaptığı usulü işlemlerin bazıları doğrudan etkisini göstermez. Örneğin; dava dilekçesini yazdığınızda bir “netice-i talep” talep ediyorsunuz. Bu bir usulü işlemdir. Ama dava dilekçesini vermekle netice-i talebinize kavuşamazsınız. Usulü işlem gerçekleşiyor ancak doğrudan etkisini göstermiyor. Feragat, davanın kabul edilmesi gibi işlemler ise yapıldığı an etkisini gösteren işlemlerdir. Usulü işlemlerin yapılabilmesi için taraf ehliyeti, dava ehliyeti, dava takip yetkisine sahip olunması gerekir. Usulü işlemler genelde kural olarak tek taraflı olarak yapılır. Usulü işlemler hiçbir şekilde şarta veya vadeye bağlanamaz. Usulü işlemlerin kural olarak irade bozukluklarına dayanılarak iptal edilmeleri mümkün değildir. Usulü işlemlerde düzeltme ancak usul hukukunun izin verdiği çerçevede olur ki bu da olaydan olaya değişir. Usulü işlemlerde şekle bakarsak, yazılı olarak yapılır kural olarak. Ama duruşmada sözlü olarak beyan edilmesi mümkündür, bu da tutanağa geçirilecek ve yine yazılı hale getirilecektir. Kamu düzenine aykırı bir usulü işlem yapıldıysa hâkim bunu resen gözetir. Örneğin; eski hale getirme talebi veya ıslah. Kamu düzenine ilişkin olmayan usulü işlemlerin ise düzeltilmesi mümkündür.
Mahkemenin Usulü İşlemleri
Mahkemenin yaptığı işlemleri üçe ayırabiliriz.
• Yargılamanın iç işleyişiyle ilgili usulü işlemler
• Yargılamanın dış işleyişi ile ilgili usulü işlemler
• Mahkemenin verdiği karar
Örneğin; duruşmanın düzenini bozan bir kişi olduğunda o kişi salondan çıkarılacaktır. HMK 151.madde duruşmada düzeni bozan kişinin dışarıya çıkarılmasına ilişkin bir maddedir. Bu madde artık avukatlar için uygulanmayacaktır. Bu yeni bir düzenlemedir. Eskiden avukatlar da dışarıya çıkarılabiliniyordu. Gerekçeye bakarsak; avukat yargılamanın bir parçasıdır ve aynı zamanda bir kamu görevi yapmaktadır. Adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır. Bundan dolayı taraflar için öngörülen salondan çıkarma gibi yaptırımlar avukat bakımından kabul edilmemiştir. Avukat buna rağmen aykırı birdavranışta bulunursa kendi konumuyla mutenakıp bir davranışla muhatap olmalıdır. Vekilin yaptığı davranışın bir adli suç teşkil etmesi halinde olay yetkili makama bildirilecektir.
Usulü işlemlerde süreye bakarsak, söz konusu işlemin belli bir kesit içerisinde yapılması gerekir. Bu süreler kanun tarafından belirlenmiş olacağı gibi hâkim tarafından bazı sürelerin belirlenmesi de mümkündür.
Kanun Tarafından Belirlenen Süreler
Kanun tarafından belirlenmiş süreye örnek verecek olursak; kanun yoluna başvurma süresi, HMK 20. Maddedeki süreleri örnek verebiliriz. Bu sürelerin muhatabı taraf ise sürelerin dolmasından sonra taraf bu usulü işlemleri yapamayacaktır. Bazen ise sürelerin muhatabı mahkeme olabilir. Bu durumda hak düşürücü süreden söz etmemiz mümkün değildir. Mahkeme eğer bu süreye uymazsa hâkimin kusuru var ise, o zaman hâkimin hukuki veya disiplin sorumluluğunu düşünebiliriz. Eğer kusuru yok ise bu durumda hâkimin sorumluluğu yoluna gidemeyiz. İşyükünün çok yoğun olmasından kaynaklı olarak davanın yürütülmesi gecikmiş olabilir. Bazı sürelerin istisnai olarak uzatılması mümkündür. 127.maddeye bakacak olursak; “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir. Maddedeki dava dilekçesi yazmak için verilen 2 haftalık süre hak düşürücü süredir. Ama talep üzerine bir defaya mahsus olarak uzatılabilmesi mümkündür. Uzatma yetkisi hâkime verilmiştir. Talepte bulunacak olan ise taraflardır. Burada çok ufak bir tartışma var. Kanun hâkime süreyi uzatma yetkisi verdiğine göre buna istinaden taraflar da anlaşarak süreyi uzatabilirler mi? 127.maddede yetki hâkime verilmiş. Bu düşünceden yola çıkarak tarafların da kendi aralarında anlaşıp bu süreyi uzatabilmeleri hususunda ufak bir tartışma var. Hâkim görüş diyor ki; tarafların anlaşarak süreyi uzatması mümkün görmüyor. Uygulamada hâkim görüş dikkate alınıyor.
Hâkim Tarafından Tayin Edilen Süreler
Yeni kanunda 94.maddeye baktığımızda hâkim tarafından bazı sürelerin tayin edebileceğini görmekteyiz. Örneğin; davanızda bilirkişi raporu söz konusu olabilir bu inceleme için bilirkişiye bir süre verilecektir. Bu sürenin tayini hâkimin takdirine bırakılmıştır. Aynı şekilde keşif yapılacaksa, keşif giderlerinin verilmesi için belirlenecek olan süre hâkimin takdirine bırakılmıştır. Aynı şekilde delillerin ikame edilmesi için de hâkim yine kendisi süreyi verir. Hâkim tarafından verilen süre uygun, makul olması gerekir. Olaya uygun bir süre olmalıdır. Ne çok kısa ne de çok uzun olacak. Ayrıca belirli olması gerekir. Hâkim tarafından verilen süreler kural olarak kesin değildir. Ama hâkim kesin olduğunu belirtebilir. Eğer hâkimin verdiği süre kesin değil ise talep üzerine bir daha süre verebilir. Bu durumda artık hâkim bunu belirtmese dahi ikinci verilen süre kesindir. Süreler taraflara söylendikten itibaren işlemeye başlar. Sürelerin hesaplanmasına ilişkin olarak HMK 92.madde var.
Av. Fatmanur Toprak Saygıner | Kahramanmaraş Avukat | Dava açma işlemleri