Davanın Tarafları | Taraf Ehliyeti | Dava Ehliyeti | Dava Takip Yetkisi

Davanın Tarafları
Bir davada taraflar arasında silah eşitliği vardır. Silah eşitliği; davalı ve davacının konumları aynı olmasına rağmen tarafların hakları eşit ve kullanacakları araçları aynı. Dolayısıyla davacı veya davalının bir üstünlüğü yok. Biz buna eşitlik ilkesi veya hâkim karşısında eşitlik de diyoruz.
*Taraf nedir? Taraf bir davada kendi adına hukuki koruma isteyen ve kendisine karşı hukuki koruma istenendir. Kendi adına hukuki koruma isteyen, davacı. Koruma istenen ise davalıdır. Taraf olmak için maddi hakka sahip olmamız gerekmiyor. Maddi hukuktan bağımsız bir kurumdur. Maddi hukuk ilişkisi taraf kavramının açıklanmasında önem arz etmemektedir. Eskiden medeni usul hukuku, maddi hukukun bir parçası olarak görülüyordu. Dolayısıyla taraf olabilmek için maddi hukuk ilişkisinde yer almak gerekiyordu. Ancak artık usul hukuku maddi hukuktan bağımsızdır.

Taraf kavramını açıklayan üç görüş var;
Maddi anlamda taraf teorisi: buna göre taraflar, maddi hukuk ilişkisinin süjeleridir. Yani kim maddi hukuk ilişkisinin süjesi olduğunu iddia ediyorsa usul hukukunun da tarafı da odur. Bu görüşe göre davada kimin taraf olup olmadığını anlayabilmemiz için maddi hukuk ilişkisinin tarafı olup olmadığını incelememiz gerekecektir. Maddi hukuk ilişkisi teknik olarak esasta inceleniyor. Oysa biz usuldeyiz. Dolayısıyla maddi hukukun taraflarının kim olduğunu ilk bakışta bulmamız biraz zor, eğer bu teoriyi kabul edersek. Bu teoriye göre menfi tespit davası açabilir miyiz? Menfi tespit davası, aralarındaki hukuki ilişkinin olmadığına dair bir tespit istemesidir. Yani maddi hukuk ilişkisinin olmadığını ileri sürüyor bir anlamda. Dolasıyla böyle bir dava bizim hukukumuzdan caiz olduğuna göre, maddi anlamda taraf teorisini göz önünde tuttuğumuzda böyle bir dava açılamaz. Çünkü maddi anlamda taraf teorisinde; maddi hukuka taraf olan kişi dava açabilir diyoruz. Oysa buradaki davada zaten maddi hukukun yokluğunun tespitini istiyoruz.

Şekil anlamında taraf teorisi: Usul hukuku maddi hukuktan ayrıldıktan sonra bağımsız bir taraf kavramı ihtiyacı duyuldu ve şekli anlamda taraf teorisi ortaya çıktı. Bu teoriye göre; kendi namına hukuki himaye isteyen ve kendisine karşı hukuki himaye istenen kişiler taraftır. Bu açıklamaya göre, taraflar arasında maddi hukuk ilişkisinin varlığı önem arz etmemektedir. Somut olayda; kimlerin taraf olduğu hukuki ihtilafı başlatan usul muamelesinden (dava dilekçesi) anlaşılmaktadır. Bu teoriye göre menfi tespit davasını açabileceğiz. Günümüzde kabul edilen görüş budur.

Fonksiyonel anlamda taraf teorisi: bu teoriye göre; bir ihtilafta iki taraf değil iki ihtilaflı malvarlığı karşı karşıyadır. Taraf dediğimiz kavram, ihtilaf konusu malvarlığını idareye yetkili kimsedir. Günümüzde kabul edilmeyen teoridir. Çünkü malvarlığına ilişkin davaları açıklamaya muktedirdir ancak şahıslarlığı davalarını açıklamakta aciz kalmaktadır. Hukukumuzda iki taraf sistemi kabul edilmiştir. Davacı veya davalı kısmında birden fazla kişi olması iki taraf sistemini bozmaz. Bir karar verildiğinde karar sadece taraflar arasında etki gösterecektir. Buna “interpartes” etkisi demiştik yani sadece yargılamaya dahil olan iki taraf arasında etki göstermesidir. Sadece taraflara hukuki dinlenme hakkı verdik, dolayısıyla 3.kişilerin bu dava hakkında savunma yapmadan etkilenmesi mümkün değildir. Her davada bir davalı ve bir davacı olmak zorundadır. Bunlar farklı taraflardır, aynı olamazlar. Bunun da bazı sonuçları var. Şöyle ki; bir taraf diğer tarafın temsilcisi olamaz, karşı tarafın şahidi olamaz, diğer tarafın dava ortağı olamaz ve bir taraf diğer tarafa müdahale edemez. (Bazı hallerde 3.kişilerin davaya müdahalesi söz konusudur.) Taraflar arasındaki konum itibariyle bir farklılık söz konusudur. Taraflar hâkim önünde eşit ancak konumları itibariyle farklılar. Bir iddiada bulunuyor, biri savunmada bulunuyor.

Taraf Ehliyeti
Medeni hukuktaki hak ehliyetinin karşılığı; usul hukukunda taraf ehliyetidir. Hak ehliyeti, doğumla başlar ölümle son bulur. Kişinin yaşı önem taşımaz. Bu konu fiil ehliyetinden farklıdır. HMK 50.maddede düzenlenmiştir. “Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” Taraf ehliyetinin bir dava şartı olduğu ise HMK 114/1-d bendinde gösterilmektedir. Dolayısıyla hâkim her zaman kendiliğinden dikkate alacak. Taraflar açısından baktığımızda ise, taraflar bunu her zaman ileri sürebilecekler. Taraf ehliyeti, dava şartı olduğundan kamu hukukuna ilişkindir. Taraf ehliyeti yoksa davayı usulden reddedecektir. “Ölüye karşı dava açılabilir mi?” Taraf ehliyeti bir dava şartıdır. Olmaması halinde dava usulden reddedilir. Taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyetine karşılık gelir. Hak ehliyeti ise, doğumla başlar ölümle son bulur. Dolayısıyla kişi, ölmüş olduğu için hak ehliyeti son bulmuştur. Hak ehliyeti son bulan tarafın taraf ehliyeti de bulunmadığından dava usulden reddedilir. *Dava devam ederken taraflardan bir tanesi ölüyor. Bu durumda ne olacak?
Böyle bir durumda hâkimin davayı usulden reddetmesi gerekir. Ancak burada davayı hemen reddetmiyor. Ölen tarafın mirasçıları bu davaya devam edebilir mi edemez mi dikkate alınarak bir ayrım yapılıyor. Yani, şahsa sıkı suretle bağlı haklarla ilgili konularda hâkim bu davayı reddedecektir. Davanın, mirasçıları da ilgilendirdiği bir dava varsa buradabir süre verilecek (miras hukukuna ilişkin süre), ayrıca ölen kişinin hasmına da davaya mirasçılara karşı devam etmek isteyip istemediği sorulacak. Tüzel kişiler, taraf ehliyetine sahiptir. Adi ortaklığın taraf ehliyeti yoktur.

Dava Ehliyeti
Dava ehliyeti HMK 51.maddede düzenlenmiştir. “Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.” Medeni hukuka atıf yapıyor. Medeni hukuktaki fiil ehliyetine karşılık gelir. Dava ehliyeti bir dava şartıdır. Dolayısıyla, kamu düzenine ilişkindir. Hâkim resen gözetir. Taraflar yargılamanın her aşamasında ileri sürer. Fiil ehliyetinde ayrım yapıyorduk. Tam ehliyetlilerde bir sıkıntı yok. Sınırlı ehliyetsizlerde bazı konularda ehliyetleri yoktu. Bunların fiil ehliyetlerini, kural olarak kullanmaya hakları yoktu. Onların yerine kanuni temsilcileri kullanıyordu. Ancak bazı durumlarda tek başına da kullanabiliyor. Tam ehliyetsizlerin hakları, kanuni temsilcileri tarafından kullanılıyor. Dava ehliyetinin olmadığı bir kişi, dava dilekçesinde kanuni temsilcisini belirtmezse, bu dava usulden reddedilecektir. Burada hâkim, belli bir süre bekleyebilir. Dava açtıktan sonra hâkim hemen reddetmeyip kanuni, temsilcisine icazet verip vermediğini soracaktır. İcazet vermesi halinde dava devam eder. Şahsa sıkı suretle bağlı haklarda, kanuni temsilcisi icazet vermese de bu dava açılabilir. (İstisna)

Dava Takip Yetkisi
İlk olarak, HMUK’ta bir dava şartı olarak kabul edilmekteydi. Ancak kanunda bir düzenlemesi yoktu. HMK 53’te düzenlenmiştir. “Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir.” Dava takip hala dava şartıdır. (HMK 114/1-e) Niteliğinde değişiklik yok ancak kanuni bir dayanağa oturtulmuştur. Medeni hukuktaki tasarruf yetkisinin karşılığıdır. Dava takip yetkisi, şekli anlamda taraf teorisinin kabul edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Maddi hukuk ilişkisiyle alakası yoktur. Herkes kendi adına bir dava açma hakkına sahiptir. Kim kendi hakkının ihlal edildiğini ileri sürüyorsa dava takip yetkisi ondadır. Dava takip yetkisi sıfattan farklıdır. A, B’ye karşı dava açıyor. A, dava takip yetkisine sahiptir. A 5.000 liralık alacak benim diyerek dava açıyor C ise A’nın alacağından haberdar ama A dava açmıyor. A’nın adına dava açıyor. Bu davayı açmak mümkün değildir, çünkü tasarruf yetkisi yoktur. A’nı iflas ettiğini düşünelim. A’nın 5.000 liralık alacağı var, B’den. Müflis olmasıyla medeni haklarından yararlanma yetkisini, tasarruf yetkisini kaybediyor. Bunların yöntemi iflas idaresine geçiyor. A’nın müflis olsa ile mülkiyet hala onda ancak tasarruf yetkisini kaybediyor. Bu davayı A açamaz, onun yerine davayı iflas dairesi açacaktır. İcra İflas Kanunun 245.maddesi, dava takip yetkisinin kanun tarafından başkasına devredilmesini öngördüğü bir maddedir. Müflisin tasarruf yetkisini iflas dairesine devrediyor. Dava takip yetkisi iki türlü devredilebilir. İlki; kanun tarafından devredilebilir, ikincisi; iradi olarak devredilir. Kanun tarafından 3.bir kişiye dava takip yetkisinin devredilmesine dava yetkinliği diyoruz. Dava takip yetkisinin iradi olarak devredilebilmesi tartışmalıdır. Hukukumuzda olumlu ve olumsuz görüşler mevcuttur. İradi olarak 3.bir kişiye devredilmesini kabul edenler diyor ki; ancak üç şart halinde bu mümkündür. Bu şartlar 1) devir hak sahibinden üçüncü bir kişiye olmalı, 2)üçüncü kişinin bunda bir menfaati olmalı, 3) dava takip yetkisinin devredilebilir nitelikte olmasıdır. İkinci görüş ise, iradi olarak dava takip yetkisinin devredilmesi mümkün değildir diyor.

Sıfat
Doğrudan maddi hukuk ilişkisiyle bağlantılıdır. Maddi hukuk ilişkisinin tarafı olan kişinin sıfatı da vardır. Dolayısıyla, bir tarafın sıfat olup olmadığını esas ilişkin incelemede anlayacağız. Sıfat, usulü incelemeyle alakalı değil. Dolayısıyla bir kişinin sıfatı yoksa dava esastan reddedilir. Husumet sözcüğünü de bazen Yargıtay kararlarında okuyabilirsiniz. Husumet sözcüğü, sıfat yerine de kullanılıyor. Ayrıca; taraf ehliyet, dava ehliyet, dava takip yetkisi yerine de husumet sözcüğü Yargıtay tarafından kullanılıyor. Husumet sözcüğü ile kastedilen sıfat ise zaten dava esastan reddedilmiştir. Diğer durumlarda usulden reddedilmiştir. Yargıtay bunu yaparak karışıklığa sebebiyet veriyor.

Taraf belirtilmesi ve yanlışların düzeltilmesi
Tarafların kimler olduğunu dava dilekçesinden anlıyoruz. Şekli anlamda taraf teorisine göre davalı ve davacıyı tespit ediyoruz. Dava dilekçesinde demek ki; tarafların belirtilmesi gerekir. Dava dilekçesinin zorunlu unsurlarından birisi taraflardır. HMK 119’da dava dilekçesi düzenlenmiştir. Tarafları dava dilekçesine mutlaka yazmamız gerekir. Dava dilekçesini yazarken davacı olarak davalının ismini yanlış yazma ihtimalliniz var. Böyle bir durumda; düzeltmesi gerekecek ancak düzeltmeden sonra davalı olarak kastedilen başka bir kişi olmamalıdır. Düzelttikten sonra da kastedilen kişi aynı kalmalıdır. Eğer düzeltme sonucunda taraf değişmiyor, aynı kalıyor ise; bu dava dilekçesi kabul edilebilir. Eğer kişi değişiyorsa; o zaman bu düzeltme değil taraf değişikliğidir. Davanın zorunlu unsurlarından birisi davanın taraflarıdır. Tarafların değişmesiyle dava da değişmiş olur. Dava dilekçesinde davalıyı yanlış yazdık ve düzelttik. Bu durumda kastedilen kişinin aynı kişi olduğunu dava dilekçesinin bütününe bakarak tespit edeceğiz. Tarafların kim olduğunu tespit edebiliyor isek ve değiştirmeden sonra taraflar aynı kalıyor ise sorun yok bu düzeltme yapılabilir.

Fatmanur Toprak Saygıner | Avukat Kahramanmaraş
Davanın Tarafları | Taraf Ehliyeti | Dava Ehliyeti | Dava Takip Yetkisi

29.05.2018
Whatsapp
Fatmanur TOPRAK SAYGINER
Fatmanur TOPRAK SAYGINER
Merhaba
Size nasıl yardımcı olabiliriz?